Günümüzün Dijital Dünyası, Kişiselleştirilmiş Deneyimler ve Öğrenme

Didem Yesil
5 min readMar 19, 2017

Dijital dünyada attığımız her adım, ziyaret ettiğimiz her sayfa, beğendiğimiz veya paylaştığımız her içerik, satın aldığımız ürün ve hizmetler, her şey ama her şey takip ve kayıt altında. Kabul etsek de etmesek de yeni ekonomi bunun üzerine kurulu. Kişisel verilerin gizliliği ve korunması gibi konular farklı bir tartışma konusu elbette ama burada değinmeden geçemeyeceğimiz bir gerçek var ki hepimiz müthiş bir çeşitlilik, hacim ve hızda artan büyük verinin birer parçasıyız. Bu verilerin sistematik bir şekilde işlenmesi ve yorumlanması sonucunda da dijital dünyanın bize sunduğu hizmet ve ürünler, gün geçtikçe evrimleşiyor ve en önemlisi de tüm dijital deneyimlerimiz kişiye özgü hale geliyor. Kişiselleştirilmiş dijital deneyimler ise İnternet kullanımını bizim için daha da anlamlı hale getiriyor çünkü fazlaca zaman geçirdiğimiz bu akıllı sistemler bizi gün geçtikçe daha da iyi tanıyor, ihtiyaçlarımızı anlıyor, nelerden hoşlanabileceğimizi tahmin ediyor, neleri satın almak isteyebileceğimizi biliyor, buna göre reklamlar gösteriyor ve daha nicesi. Eminim yapay zeka gibi teknolojiler geliştikçe bunlardan daha da fazlasını yapabilir hale gelecekler.

Kişiselleştirilmiş dijital deneyimler neler?

Zamanımızın önemli bir kısmını geçirdiğimiz sosyal medya platformlarında durum nasıl bir bakalım. Mark Zuckerberg 2014 senesinde yaptığı bir açıklamada Facebook olarak, kullanıcılarına tamamen kişisel bir “newsfeed” deneyimi yaşatmayı hedeflediklerini açıklamıştı ve örneğin bugün Facebook akıllı algoritması sayesinde, haber akışında arkadaş olduğumuz herkesin paylaşımından ziyade hoşumuza gitme ihtimali en yüksek olanların paylaşımlarını görüyoruz.

Tabi ki Instagram ve Twitter da benzer şekilde çalışıyor. Özellikle Instagram’ın keşfet alanında daha önce Instagram genelinde en popüler paylaşımlar gösterilirken artık takip ettiğimiz hesaplar ve beğendiğimiz paylaşımlar hesaba katılarak ilgimizi çekebilecek yeni keşifler yapmamız sağlanıyor. Yakın zaman önce de, sayfamızda akan paylaşımları kronolojik olarak sıralamaktan vazgeçip, diğer kullanıcılarla olan etkileşimimizi hesaplayarak en çok hoşumuza gidecek paylaşımları en üst sırada göstereceklerini açıkladılar.

Dijital platformlarda dinlediğimiz müzik de kişiselleştirildi. Spotify bunun en güncel örneğini oluşturuyor. Spotify, her hafta Pazartesi günü dinlediğimiz müzikleri baz alarak oluşturduğu bir “haftalık keşif” listesi sunuyor. Bunu yapmak için, önce şarkı geçmişimize bakıyor, ardından bu şarkıları kendi listelerine eklemiş diğer kullanıcıları buluyor ve bu listelerdeki benzer şarkılardan derleme yaparak bize özgü bir liste çıkarıyor.

Amazon’un “bu ürünü inceleyenler bunları da inceledi” önerileri veya Netflix’in izlemek isteyebileceğimiz showları listeleyen öneri sistemi her kullanıcıya özel bir deneyim sunma hedefinden kaynaklanıyor. Netflix’in yaptığı bir araştırmada, ortalama bir kullanıcının Netflix’e giriş yaptığı ilk 60–90 saniye içinde ilgisini çeken bir şey bulamazsa direkt olarak çıkış yaptığı görülmüş. Dolayısıyla öneri sistemleri gibi kişiye özgü hizmetler, bu platformların her zaman odak noktasında ve bunlar daha da gelişerek devam edecek.

Kişiselleştirilmiş hizmetler konusunda Google’dan da söz etmek gerekir ki, yakın zaman önce çıkardığı “Google Trips” adlı uygulamayla kişiye özel seyahat deneyimi sunmayı hedeflediklerini görüyoruz. Google hesabınızla satın aldığımız uçak biletleri ve yaptığınız rezervasyonları bir uygulama içinde toparlayıp, gideceğimiz şehirde görülecek yerler veya yeme-içme konusunda mekan önerilerinde bulunuyor.

Alışverişten, müziğe ve pazarlamaya kadar görüyoruz ki dijital dünyada artık en vazgeçilmez odak noktalarından biri kullanıcı merkezli olmak ve kişisel ihtiyaçlara dokunmak.

Dijital öğrenmede kişiselleştirme

Öğrenme alanında da dijitalleşme hızla sürüyor. Kurum eğitimlerinde, yüksek öğretimde, hayat boyu öğrenme kapsamındaki kişisel ve profesyonel gelişimde artık daha çok sayıda kişi ve kurum dijital çözümlere başvuruyor. Docebo’nun 2016 e-öğrenme raporundaki öngörüye göre 2023 yılı sonunda global ölçekte e-öğrenme pazar büyüklüğü 230 milyar doları bulacak.

Gittikçe daha da yaygın kullanımına rağmen, online öğrenmenin en büyük çıkmazlarından biri “drop-out” yani devam edememe sorunu. Eğitime başladıktan bir süre sonra motivasyon kaybına uğrayan kişiler sisteme bir daha giriş yapmıyor ve süreç bir yerde sekteye uğruyor veya noktalanıyor. Son yıllarda binlerce kişinin katıldığı MOOC’larda tamamlama oranlarının yüzde 3–4'lerde seyretmesiyle bu gerçek yüzümüze daha ağır bir şekilde çarptı diyebiliriz.

Drop-out konusunda yapılan birçok akademik araştırma da bulunuyor. Bu araştırmalara baktığımızda, eğitimden kopmaya neden olan birçok neden gösterebiliriz. Kişilerin teknolojiye karşı tutumlarından, içeriğin kalitesine ve çeşitliliğine, eğitmenin desteğinden kullanılan online sistemin kullanıcı dostu olmamasına kadar devam etme motivasyonunu etkileyen birçok etken olabilir.

Bu noktada vurgulamak istediğim asıl konu, dijital öğrenme ortamlarının yeterince kişiselleştirilmemiş olması. Tek taraflı bilgi aktarımı, uzun ve sıkıcı yazılar veya videolar, test usulü sınavlar ve sonuç olarak da kişiye özel olmayan, herkes için aynı tipte ilerleyen sıkıcı bir döngü. Durum böyle olunca öğrenme sürecinden kopmaların yaşanması kaçınılmaz oluyor.

Kişiselleştirilmiş (personalised) öğrenme yeni bir konu değil. Geleneksel eğitimde de her öğrencinin öğrenme stiline, hızına, becerilerine ve hatta duygu durumlarına uygun öğrenme ortamlarının yaratılması en ideal olan eğitim modelidir. Öte yandan geleneksel eğitim modellerinde bunları hayata geçirmek her zaman mümkün olmayabilir çünkü bunlar zaman, efor ve en önemlisi de insan kaynağı gerektirir.

Teknoloji eğitimde devrim yaratabilir mi?

Peki teknoloji sayesinde her öğrenciye özel öğrenme ortamı yaratmak hayal mi? Artık yapay zeka sayesinde öğrenmenin yüzde yüz kişiye özel bir hale geldiği akıllı sistemleri hayal etmek güç değil. Hatta bugün bile bazı örneklerini sıralamak mümkün ancak hala spesifik alanlarla kısıtlı olduğunu söylemeliyiz. Örneğin, Carnegie Learning şirketi, ortaokul ve lise Matematik öğrenimi üzerine geliştirdikleri akıllı platformda, öğrencilerin kişisel bazda gelişimlerini takip ediyor, anlık ipuçları ve geribildirimleri veriyor, Adaptive Personalised Learning Score (APLSE) adını verdikleri raporlama sisteminde öğretmenlere öğrenci ve sınıf düzeyinde analitikler sunuyor, ki öğretmenler de bu raporlar sayesinde ileriye dönük daha akıllı öğretim planlamaları yapabiliyor. Sonuç olarak öğrenciler de kendi öğrenme ihtiyaçlarına uygun şekilde Matematik öğrenmeye devam ediyor. Benzer altyapılarla çalışan Claned ve SmartSparrow gibi örnekleri de inceleyebilirsiniz.

Elimizdeki teknolojilerin sahip olduğu potansiyeli düşünürsek, önümüzdeki yıllarda bundan daha sofistike ve daha kişiselleştirilmiş öğrenme sistemlerini öngörmek zor değil. Sadece belli alanlarda ve yaş aralıklarında değil, her yaş ve öğrenme alanında öğrencilerin kendine özel sanal bir öğrenme asistanı olacağını hayal edebiliriz. Bu sanal asistanlar öğrenciyi bilişsel, sosyal, psikolojik ve duygusal olmak üzere her yönden tanıyacak ve ona özgü öğrenme planları geliştirecek. Böylece, her öğrenci ihtiyacı olan içeriklere ve değerlendirme süreçlerine tabi tutulacak. Bu asistan, kişinin nasıl öğrendiğini anlayıp, zorlandığı noktalarda anlık olarak devreye girecek, günün hangi saatinde çalışırsa performansının tavan yaptığını ona söyleyecek, motivasyon kayıplarını önceden tahmin edecek ve buna karşı önlemler alacak. Bu asistan yeni verilerle sürekli öğrenerek kendini güncelleyecek ve kişiyle daimi bir etkileşim içinde olacak.

Evet ama ne zaman?

Geleceğin eğitimi üzerine tahminlerde bulunan fütüristlerden bir tanesi olan Robert Frey, 2030 yılında öğrencilerin online olarak evlerinden bağlanacağı sanal öğretmenleri olacağını iddia ediyor. Hatta bu sanal botlar sayesinde bir öğrenci şimdikinden 10 kat daha hızlı bir şekilde öğreniyor olacak.

Bu gelişmeler eğitim dünyasında yaygın kullanıma ne zaman geçecek henüz bilmiyoruz ancak bana kalırsa eğitim dünyasındaki asıl sıçrama ve devrim, kişiye özgü öğrenme fırsatlarının ve ortamlarının yaratılabildiği zaman gerçekleşecek.

Daha fazla yazı için kişisel websitem www.didemyesil.com’u ziyaret edebilirsiniz.

--

--

Didem Yesil

E-learning and Edtech professional, MA in EdTech@Uni. of Manchester, BA@Bogazici University, currently head of programmes at European Leadership University